Karşılıklı İki Kadeh

Kaç yıl geçmişti aradan, kaç koca sene. Şimdi Havaalanının dış hatlar terminalinde uçağın saatini bekliyordum. Hayat bazen sabırlı olmayı gerektirirdi bazen de sabırdan öte cesarete ihtiyaç vardı. Saatine baktı yavaş yavaş hareket edecek uçağına yöneldi.  Hayatın bütün derinliğini şu an içinde taşıyordu. Uçak inişe geçmişti, pencereden şehrin görkemine baktı, kaç yıl geçmişti özlediğini biliyordu ama bu kadar büyük bir özlemi kalbinde taşıdığını kendisi de bilmiyordu ve hayret etti kendine. Cesaretsiz bir sabırla beklemiş ve on beş yıl sonra gelebilmişti şehre.

Kendisini karşılayan kimse yoktu bu kalbinde bir acıya neden olmuştu ama biliyordu kimsenin karşılamayacağını. Ağır adımlarlarla Fiumicino’dan şehre yürümeye başladı. Bir taksi tuttu ve şehrin herhangi bir oteline gitti. Herhangi bir sıradan otelde taksi durdu, çok bir eşyası da yoktu. Yağmur yağmaya başlamış, birkaç damla yağmur düşmüştü bile. Odasına yerleşti; eski,  bakımsız bir otel odasıydı. Herhangi bir sıradan oda.

Ruhunda gezinen cümleleri yokladı, düşündü daha çok düşündü ve tabletini çıkarıp bir mektup yazmaya başladı..

Sevgili Mari;

Cesaretsiz bir sabırla bekledim zamanın geçmesini. Şimdi tıpkı 15 yıl önceki bir ocak ayı gibi buraya geldim. Gözlerinin derinliğini bir saniye bile olsa dinlenmek istiyorum . Aynı yerde gün boyunca seni bekleyeceğim. Gelirsen…

Sempre A.

Gözlerini kapatıp uyumayı denedi, uyumanın bütün dertlere çare olacağını söylerdi annesi. Uyumak dertlere çare idi belki ama ya uyanmak.

Garip, karışık rüyaların ardında  gün aydınlanmaya başlamıştı. Otelin küçük penceresinden dışarı baktı ve yağmur daha da hızlamıştı. Pencereyi açmıştı, ne çok özlemişti…

Sert bir kahvenin ardından Roma terminalinden trene bindi. Tıpkı 15 yıl önceki gibi, avuçlarında tuttuğu hayatın özüydü şimdi ise avuçlarında tren camının soğukluğu vardı. Ülkesine çok benzettiği yollardan, ormanlardan geçti. Yağmur ne de güzel yağıyordu. Aşkı yağmurun kendisine benzetmişti bir keresinde, başka bir defa aşkı yağmur kokusuna ama her defasında aşk yağmurun kendisiydi…

Heyecan içinde onu bekleyeceği yere gelmişti, saat hala öğle olmamıştı. Garson gülümseyerek karşıladı. Buranın şarapları demişti; hiç eşine rastlanmayacak kadar güzeldir. Kendisi o ana kadar şarap içmemişti ki. Öyle mi demişti, o zaman dünyanın en şanslı kişisi benim. İkisi de gülümsemişti sıcacık.

İtalya’nın güneyinde hayatın çok uzağında hissediyordu. Herkesten uzak ama kendisine ve hayata çok yakın bir noktada bulunduğunu hissetti. Küçük çantasından bir kağıt çıkarttı ve üstüne şu satırları yazmaya başladı.

”Sen her zamanki gibi ışıl ışıl gülümseyerek aydınlatıyordun .Mükemmel bir doktor olacaksın diye kulağına fısıldadım. Sen kulağıma eğilerek ”Sempre ”dedin sadece, sempre… Şimdi İtalya zamanı dedin… Hayatımda ilk kez panzanella, fagioli con salsiccia ve trattoria’yı o zaman tatmıştım. Onlar o kadar lezzetli değildi biliyorum, yanımda sen varsın diye bu kadar lezzetli ve güzellerdi. İçimde aşk olan her şey güzeldir bilirsin demiştin… Kırmızı bir iksir içeceksin şimdi  ve bu tadı asla unutamayacaksın diyerek gülümsedin. Toskana’nın yemyeşil arazilerinde yetişen bir mücevherden oluyor bu… Merak ve heyecanla bir yudum içiverdim. Chianti dedin, Chianti… Kesin Nedim’in içtiği meylerin tadı da böyleydi. Nedim’i hatırlarsın en sevdiğim aşk şairi. Şarabı aşka dokuyan adam. Senin kirpiklerinin ok ok  kalbe saplanması da bundan. 15 yıl sonra aynı yere aynı duygularla geldim. Senden sonra hiçbir şarabın tadına bakmadım. Senden sonra hiçbir kadını sevmediğim gibi, hiçbir kadehte  başka bir kadını düşünmedim. Seni sonsuza kadar seveceğim.”

Garsonu çağırdı, ben gittikten sonra bir kadın beni sorarsa ona bu kağıdı verin lütfen ,dedi.Garson nezaketle ama biraz da hüzünle tabiki efendim dedi.

Tek tük masalara insanlar oturmuştu. Damağında o tarifsiz tat, yüreğinde o günlere has bir heyecan vardı.  Ya gelirse, geleceğine olan inancını kaybetmişti ama ya gelirse diye biraz daha biraz daha oturdu. Bir Nedim dizesi geldi aklına: ”yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber nedim bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana.”

Masadan kalkarken gözüne kadehler ilişti. İki kadeh şarap karşılıklı yürek yüreğe bakışıyordu adeta.. Kadehlere bakıyordu sadece, dışarıda yağmur durmuş yerini soğuğa terketmişti.Saatler saatleri kovalıyordu.. Garson bir sorun olup olmadığını sordu bu şüpheli adama. Gülümseyerek her şey mükemmel dedi.

Gelmeyecekti anladı, masadan kalktı ama iki kadeh şarap bir süre  daha karşılıklı yürek yüreğe bakışıyorlardı .

Konuk Yazar Deniz Ayhan Kimdir?: Küçük yaşlarından beri dünyayı anlamaya çalışan bir yolcu. Şimdilerde zamana ve insanlara tanıklık ediyor. Yüreğinden gelenleri, edebiyat estetiği içinde anlatmaya çalışan bir garip yolcu. On dokuz yıldır en sevdiği işi yapıyor:  Gençlere edebiyatı ve edebiyata dair güzellikleri anlatıyor….

2 Yorumlar
  • Fabio
    Tarih : 13:09h, 09 Şubat

    Top! Grazie

  • Sultan kılınç
    Tarih : 18:35h, 05 Mayıs

    Çok güzel bir yazı deniz cim.duygularını en saf ve ince haliyle, sözlere ve yazıya aktarman o kadar hoş ki.okurken insanı içine çekiyor sanki..