04 Eyl Gerçek İle Daha Gerçek
Anlamsızlığa yepyeni bir anlam kazandırmak gibi bir derdim vardı , tabi çok eskiden …Gökyüzünün mavi , bulutların beyaz ve ağaçların yeşil olduğuna inandığım yıllardı . Şimdi ise her şeye tedirgin edici bir şüphecilikle bakıyorum . Çok az uyuyorum , televizyon seyretmiyorum ve inanmayacaksınız belki ama sosyal medya hesabım da yok . Yine de erkenden kalkıp işe gitmek gibi zorunluluğum var , yine de çok da sevmediğim dosyaları analiz etmek gibi çok önemli sayılabilecek bir görevim var . Hayır ne iş yaptığımı size söylemeyeceğim . Bu bir sır , eskiden yani işe ilk başladığım yıllarda hazırladığım her dosya çözümü imkansız bir bilmece gibi gelir , bitirince de inanılmaz derecede faydalı olduğumu düşünürdüm . İnsanın faydalı olduğunu düşünmesi yaşam motivasyonu için çok önemli. Komşum Elif Teyze seksen iki yaşında her akşam bana mutlaka börek çörek getirir , yüzünde sadece mutlu insanlara ait bir ifade vardır . Hiç değişmedi bu ifade tam yedi yıldır her akşam aynı gülümseme ile kapımı çalar aynı gülümseme ile aynı sözlerini tekrarlar .
Emekli hemşire olan Elif Teyze’nin iki çocuğu varmış . Çocuklarından birisi Amerika’ya gitmiş sonrası tam bir bilinmezlik . Elif Teyze her gün oğlunun kapısını çalacağına inanıyor aslında inanmaktan daha fazlası . Belki de bu inanç Elif Teyze’ye yaşama motivasyonu veriyor . Kızı kendi halinde bir insan ayda bir annesine uğrayıp gidiyor .
Elif Teyze arada bir kahve içmeye çağırır işte öyle bir akşamda yüzüme hüzünlü bir şekilde bakarak Teoman gelecek Yağız dedi . İlk kez öyle üzüntülü görmüştüm onu ama yine de duygusuz bir sakinlikle Teoman Kim ? Deyiverdim . Gözlerini gözlerime bir süre sabitleyerek oğlum dedi . Tıpkı sana benziyor . Sonra hikayesini anlatıverdi . Oğlundan bahsedince mutlu olduğunu hissediyordum . Oğlu ile ilgili her cümlesi oğlunun yaşadığına bir kanıt gibi mutlu oluyordu . Sonrasında kahve sohbetlerinin değişmez konusu Teoman oluverdi onu artık tanıyorum sohbetlerimiz sanki üç kişilik …
Size Oya’dan bahsetmedim değil mi ! Hiç bahsetmesem daha iyi sanki . Oooo geç kalacağım işe söz veriyorum anlatacağım Oya’yı ama önce işe gitmeliyim .
Size en sevdiğim ayın Ocak olduğunu söylemiş miydim . Benim için ocak ayı ayların en güzelidir , bir kere hava hep soğuktur sürekli yağmur yağar . Meyin en güzel içildiği aydır . en güzel şiirler bu ayda yazılır ve aşık olmak için en ideal aydır . Ocak ayının dördü , mutluluğumun bitmesine yirmi yedi gün var . Yağmurlu havalarda araba kullanmak zor olsa da değer buna . Benim yol arkadaşımın adı Sümbül markasını söylemeyeceğim ama dikkatli olanlarınız tahmin edecektir . Sekiz senedir yol arkadaşlığı yapıyor ve ihanetine , beni yolda bırakışına hiç tanık olmadım .
Şimdi de bir başka yol arkadaşımı anlatacağım , yine erkenden gelmiş , dosyaları inceliyor . Gözlerinden bu gece de uyumadığı belli , ikinci çocuktan sonra uyku düzeni iyice gitti . Gece beşik mi salladın gibi bayağı bir espri yapacağım da iyice bayatladı taze bir şeyler üretmem gerek . Ciddi bir şekilde günaydın diyorum , yüzünde aynı yorgun ifade ile aymadı henüz diyor . Sonra da bekarlığın kıymetini bil olur mu diyor . Hayat garip bir şey evli arkadaşlarımın tamamı evlenme derken bir yandan da Tunç hariç hepsi beni evlendirmeye çalışıyor . Hayatın garip bir döngüsü var , insanların yaşadığının farkında olmamaları gibi bir sorunu var . Belki evlenmedim ama evlenmenin ne demek olduğunu bilirim . Tunç’un Olcay ile konuşmalarına şahit oluyorum çoğu zaman sürekli sorunlardan bahsediyorlar konuşmalarının merkezinde kendileri yok . Elbette çocuk evliliğin en önemli detayı ve her ebeveyn psikolojik açıdan sağlıklı çocuklar yetiştirmeli ama insan kendini ihmal ederse bu nasıl mümkün olsun . Üç yıl oluyor , Tunç beni akşam yemeğine davet etmişti . Hiçbir şeyden şüphelenmeden en pahalı baklavayı alarak evlerinin yolunu tuttum . İşte o zaman tanıştım Melike ile , Olcay’ın liseden arkadaşıydı . Yemekte bol bol edebiyattan ve sanattan konuştum , tek kişilik bir monolog gibiydi son mey kadehi beni daha da edebiyatsever biri yapmıştı . Olcay’ın kaş göz işaretlerine , Tunç ‘un fısıldayarak az yavaş demesine aldırmadan şovuma devam ettim . O son hareketi yapmalı mıydım bilemiyorum ama şovumun tamamlayıcı hareketi oldu diyebilirim . Tunç ‘un dört yaşındaki oğlu Alper’i kucaklayıp senin gibi bir oğlum olmalı dememeliydim .
Bütün bu yaşananlar benim için unutulmuştu ki Olcay beni arayana kadar Yağız , Melike de seninle görüşmek istiyor . Cümledeki de bağlacına takılma fırsatını dahi bulamamışken ara kızı talimatıyla sarsıldım . Tunç , mutlaka evleneceksin şartı yok ki en fazla kahve içersiniz deyince aramaya karar verdim. Hafta sonu bir kahvecide kahve içecektik .
Melike’nin uzun siyah saçları . zeytin karası gözleri vardı . O gece farketmemiştim kısa boyluydu ,gülünce yanaklarında beliren gamzeleri onu çok daha sevimli bir insan haline getiriyordu . Konuşurken hafif peltek konuşuyor bazen nefes nefese kalıyor çok konuştum galiba diye mahçup bir tavra bürünüyordu . Çocukları çok seviyordu , okul öncesi öğretmeniydi ve işine aşıktı . Ondan etkilenmiştim bunun farkındaydım ama Oya’nın kalbimdeki yeri ve dolduramadığım boşluğu benim için tehlikeli bir durumdu .
Çok yoğun olmayan bir günün ardından yine ve her zamanki gibi evin yolunu tutuyorum . Elif Teyze’nin ışığına bakmak bir alışkanlık oldu onun ışığı yanıyorsa o nefes alıyor diye düşünüyorum ve rahatlıyorum . Bazen başka bahanelerle de kapısını çaldığım oluyor onun ölmesinden çok korkuyorum .
Size Oya’yı anlatacaktım değil mi . Oya hayatımda aşık olduğum tek kadın . Dışardan bakıldığında dikkat çekici bir güzelliği yok . Eskiden yani sosyal medyayı kullandığım yıllarda onunla kitap ile ilgili forum sayfasında tanıştık . İlk önceleri sadece elektronik posta ile yazışıyorduk . O da benim gibi Nefi seviyor , şiir okurken mey yudumlamaktan keyif alıyordu . Aylarca Ahmet Hamdi , Orhan Pamuk konuştuk . İkimiz de Robert Zemeckis hayranıydık ikimiz de Joe Cocker dinliyorduk . İkimiz de yağmuru ve ocak ayını çok seviyorduk .
Tanışmamızın dokuzuncu ayında yağmurlu bir ocak sabahı buluşmaya karar verdik . 28 Ocak günü garip bir hisle uyandım . Yepyeni yerleri keşfedecek bir kaşif gibi hissediyordum . Birbirimizin fotoğraflarını dahi görmedik , birbirimizin özel hayatından tek kelime dahi etmedik sadece hayaller , ütopyalar üzerine konuşuyorduk . İkimiz de hayatın gerçekliğinden kaçıyorduk . Bu buluşma bu kaçışın sonuydu çünkü ete kemiğe bürünecektik .
Benim için önemli olan buluşmalara hep erken gitmişimdir . On beş dakika önce buluşacağımız yere gittik . Çok yağmurlu bir havaydı , yıldırımların havada dans ettiği bir sabahtı . Yeşil kazaklı , mavi kot giymiş kıvırcık saçlı gözlüklü bir kız yanıma yaklaşıyordu . Dünyanın en rahat adamı sayılmasam da çok heyecanlı bir tip değildim ama o an kalbimin duracağını sandım.
Oya yanıma oturdu ve gülümseyen bir ifade ile ”Göğe bakalım Yağız , yağmur yağsa da güneş açsa da ” Bu benim Oya’mdı işte ….
O şiir nasıl aklıma geldi hiç bilemeyeceğim ama normalde şiir ezberleme konusunda hiç iyi değilim ama o dizeler kalbimden döküldü işte .
” Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.”
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.”
Turgut Uyar’ın bu dizeleri ile ikimiz de yağmuru izlemeye başladık .
Gözlerini kapattı ve ağzından belli belirsiz çok isterdim cümlesi çıkıverdi . Neyi çok isterdin diye sordum . Sabahın ilk ışıkları ile kapımı çalmanı ve dağınık bir saçla kapıyı açmayı çok isterim . Ama diye sordum . Aması yok dedi tekrar yağmuru izlemeye başladı .
Elime sıcacık dokundu , telefon numaramı vermeyeceğim ama görüşmeye devam edeceğiz olur mu ? Anlamsızca yüzüne baktım . Kızma ve üzülme söz veriyorum görüşeceğiz …
Geçmişi düşündüğüm zaman bugünü kaybediyorum ve kendimi zamansız bir boyutta olduğumu hayal ediyorum . Bugün de böyle bir akşam zaman kavramını yitirdiğim tüm geceler gibi ruhumu şiir doldurur . Şairler geçidine filozoflar eklenir , tuhaf karmakarışık duygular eşliğinde nasıl uyuduğumu bilmeden dalarım uykuya …
Yeşil kazaklı , mavi pantolonlu bir kızı görürüm rüyamda ve her defasında konuşamam onunla . Bir keresinde onun yaşadığı uzak şehire sümbülle gittiğimi gördüm . Onca yolu aşmış ama şehrin yollarında kaybolup gitmiştim . Uyandığım zaman yaşadığım derin hayal kırıklığını hala yaşıyordum .
Melike’yi biraz daha anlatayım isterseniz : Melike , tam evlenilecek kızdı . Sık sık telefonda konuşuyor , dışarıda bir araya geliyorduk . Onun yanında mutlu görünmeye çalışıyordum evet rol yapıyordum ama hayatımın bir şekliyle dengeye girmesi gerektiğine inanıyordum . Olcay , Oya’nın benim için takıntı olduğuna inanıyordu . Oya benim için takıntı değildi ki ya da ben öyle düşünüyordum . O benim için farkındalık penceresini açan bir yol arkadaşıydı . Sıcacık elleri ve içimi ısıtan nefesi benim için unutulacak bir şey değildi ki .
Oya , elektronik posta adresime buluşacağımız tarihi yazmıştı:
Yağız , cumartesi sabah yedide sahilde ….
Bu mesajı diğer mesajlarından farklıydı . Uzun ve merak dolu üç mesajıma yanıt vermemişti , beklemekten başka çare yoktu .
Oya hep sürprizlerle doluydu , Yeşil kazaklı , mavi pantolonlu , kıvırcık saçlı kız hayatıma bir dinamizm kazandırmıştı . Elif Teyze’ye bir buket çiçek götürüp kalbini kazanmıştım . Elif Teyze , senin gibi duyarlı gençlerden var mıymış diye bana iltifat bile etmişti . Ahşap kokuları eşliğinde bir kahve içip ona Oya’dan bile bahsetmiştim .
Cumartesiye bir kala dayanamayıp şu şiiri ona gönderdim:
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeԁen
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deуip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Atilla ilhan
Birkaç dakika bile olmamışken mail kutuma gelen bir mesaj yüreğimin yerinden oynamasına neden oldu …
Sevgili Yağız ;
Aşk mecburiyet gerektirmez gönüllük esastır .
Görüşmek üzere
Oya
Yine yapmıştı yapacağını , cevap yazmanın bir anlamı yoktu ki , yazmadım ya da yazamadım . Ahmed Paşa’nın dediği gibi : Canıma bir merhaba sundu , ezelden çeşmi yar öyle mest oldum ki gayrın merhabasını bilemedim .
Hayat bazen çok garip sürprizleri çok garip zamanlarda insanın karşısına çıkarır .
Cumartesi sabahı bir terslik olacağına havanın açık ve güneşli olmasından anlamalıydım…
Sahilde yürüyüş yapan insanlar haricinde Oya ve ben vardık . Gülümseyerek bugün hava güneşli yağmur adam dedi. Düşünceliydim biraz da tedirgin , ters bir şeyler olacağını hissediyordum . Elime bir kağıt verdi , oku dedi ama içinden..
tesadüfen birbirine rastlamış
başka başka aşklarsızın siz artık
geceyle gündüz gibi birbirine
ayrılmış. O ki rüzgar, bir zaman
senin çölünde kumlar uçurmuş,
o ki gece ve esmer, görmüyor
sahrayı, sesi içinde karışmış.
başka başka aşklarsızın siz artık
geceyle gündüz gibi birbirine
ayrılmış. O ki rüzgar, bir zaman
senin çölünde kumlar uçurmuş,
o ki gece ve esmer, görmüyor
sahrayı, sesi içinde karışmış.
Birhan Keskin’in bu şiirini çok sevsem de o an öfkelenerek bu ne demek diye sordum .
Oya yüzüme merhamet dolu bakarak , kalbime dokundu ve kulağıma fısıldadı:
”kalbim alış artık, kır kendini
kendi duvarında, sesini
kendi duvarına haykır.”
kendi duvarında, sesini
kendi duvarına haykır.”
Sonra arkasına bakmadan yürüdü .O anı belki de her gün yaşıyorum , neden hareketsiz bir şekilde ona baktığımı ve neden tek kelime edemediğimi çok düşündüm . Cevabını bugün bile bilmediğim bir gizem bu …..
Sahi neden tek bir söz bile söyleyemedim ki ….
DENİZ AYHAN….
Konuk Yazar Deniz Ayhan Kimdir?: Küçük yaşlarından beri dünyayı anlamaya çalışan bir yolcu . Şimdilerde zamana ve insanlara tanıklık ediyor. Yüreğinden gelenleri, edebiyat estetiği içinde anlatmaya çalışan bir garip yolcu. On dokuz yıldır en sevdiği işi yapıyor : Gençlere edebiyatı ve edebiyata dair güzellikleri anlatıyor….
Kürşat
Tarih : 16:12h, 04 EylülYüreğine sağlık kardeşim
gümüş saçlı adam
Tarih : 14:28h, 06 EylülÜstat, kıskançlıkla……..hayır, imrenerek okudum.
Betul Sahin Okten
Tarih : 15:55h, 10 EylülKeyifle okudum ?
Viv
Tarih : 18:44h, 03 MartArrivare puntuali all’appuntamento con il destino: questo è ciò che si augurano le persone. Gli scrittori no, a loro non serve. A loro basta arrivare per raggiungere tutti, come in questo articolo meraviglioso.