26 Eki DÜŞ İLE GERÇEK
BAŞLANGICIN BAŞI
Kaç yıl geçti aradan bilmiyorum. Bu hikâye üniversite kantininde bir şiirle başladı.
Çok soğuk ve sıkıcı bir Ankara sabahında bundan bilmem kaç yıl önce masanın birinde usulca oturuyordu, Onu gördüğüm an, bambaşka hallerde bambaşka zamanda bakıyordum ama bunun farkına çok sonra varacaktım. Uzaktan çok uzaktan ona bakıyor ama varlığını çok yakınımda hissediyordum. Bazı ruhların çok önceden birbiri ile tanıştığına dair bir hikaye okumuştum . Kimbilir ! Yoksa ?
Yağmur yağıyordu, kendimi dışarıya attım, ekim ayının son günlerini yaşıyorduk. Okullar açılalı henüz çok zaman olmamıştı, yürüdüm dakikalarca yürüdüm. O anın büyüsü ile mi zamanın gizemli bir pencere açmasından mıdır hissedebildiğim tek şey masadaki kızın ruhuma yaydığı güzel enerjiydi. Gökyüzüna baktım , kapkara bulutlar sanki tüm şehri istila etmişti ve yağmur taneleri senkronik hareketlerle aşağı iniyorlardı . Bir an için durdum ; rüzgarı hissettim , alnıma , yüzüme , ellerime dokunan yağmur tanelerini . Bir bütünün içinde tekliğe ait olduğumu hissediyor ; aşkın ve sevginin de bu büyülü dansın yansıması olduğunu hayal ediyordum . Aşık mı olmuştum ? Yoksa bu yaşadığım his bir illüzyon muydu ?
AŞKIN RENGİ İLE TANIŞMA
Büyülü bir gecenin ardında uyanılan sabahlar gibiydi bu sabah . Dün bardaktan boşanırcasına yağan yağmur dinmişti . Gökyüzüne baktım , güneş tüm sakinliği ile tenime dokunuyordu . Masmavi gökyüzünde birkaç bulut tüm bu dinginliğe tanıklık ediyordu . Her zamankinden daha erken uyanmıştım , yüreğimde ise tarifsiz bir heyecan daha önce hiç hissetmediğim bir şeyler vardı . Dingin , sakin ama coşku dolu bir ruh hali ile erken saatte okuldaydım.Onu görebilmenin heyecanı, düşünüyorum da ne garip daha önce hiç görmediğin bir insanı görebilmek ruha manevi bir zenginlik kazandırıyor . Kalbimden buz gibi bir nehir sonsuzluğa akıyor .Eğer bu aşksa güzel bir şeydi ! Acaba şair şu beyti yazarken benim gibi mi hissetmişti:
Ezelden nâz u istiġnâ virilmiş nâzenînâne
Niyâz-ı derdmendân âşık-ı şeydâya düşmişdür
Şeyhülislam Yahyâ
Şemsiyesi ile tedirgin bir şekilde geliyordu işte . Şiirlerde adı geçen sevgili bu muydu ? Kirpikleri ok gibi maşuğun kalbine saplanan , cefası ile maşuğun ruhunu iki büklüm eden ve tüm bu cefaya rağmen aşığın vazgeçmediği . Yanımdan geçiverdi işte , süzülerek , ağır ağır ne garipti sabaha kadar kendisini düşündüğüm insan yaşadıklarımın hiçbirini bilmiyordu .
Eski Türk Edebiyatı hocamız her güne bir şiir ile başlardı . Günün şiirini tahtaya yazdı :
Bir nefes dîdâr içün bin cân fedâ itsem n’ola
Nice demlerdür esir-i iştiyâkıdur gönül.” (Nef’î)
Biraz cesaretli bir arkadaşımız cesaret edip sordu ; biraz açıklar mısınız ? Yaşı geçkince babacan bir adamdı . Önce düşündü , derin düşüncelere daldı . Pencereden yağan yağmuru izledi ve o davudi sesiyle :
Aşk nedir ? diye sordu .
Herkesin bir aşk tanımı vardı , ürkek bir ses tonuyla ‘’ Aşk kavuşamamaktır , aşk vuslatın kendisidir. ‘’deyiverdim . Biliyordum üniversite kantininde gördüğüm o kıza hiç kavuşamayacaktım . Hocamız tebessüm etti ve şiiri açıklamadan derse geçti .
Nefi ‘nin dizelerinden aşk damlıyordu , ruhumun her zerresine işleyen bir coşkunlukta .
O gün aşkı düşündüm sonraki gün , sonraki gün de …İçimde gizli saklı büyüttüğüm bu aşk kendi ruhuma da bir yolculuk yapmamı sağlıyordu . Kendini bil ! ne demekti ? Aşkın kendini bilmekle ne ilgisi vardı . Kendini bilmeyen bir insan gerçekten aşık olabilir miydi? Bütün bunları düşünürken ruhumda bir dize kalbime ışık tutuyordu :
Esîr-i derd-i aşk u mest-i câm-ı hüsn çok ammâ
Biziz meşhur olan Leyla sana Mecnûn bana derler
ŞİİRİN AŞKLA KUCAKLAŞMASI
Sonbahar bitti , karlar önce tepelere sonra şehir merkezine yağdı . O , kantinde aynı masaya oturup aynı güzellikte aydınlattı yüreğimi . Sevmek kalbimde açan bir çiçek gibiydi , solup gitmesinden çok korkuyordum .
Bambaşka bir ruh halinde , bambaşka hallerle seviyordum onu .Şehre yağmurlar yağmış , kış olmuş her yer bembeyaz , ağaçlar çiçek açıp yaz gelmişti . Bir ömrün geçmesi gibiydi bir yılın geçmesi ; muhteşem bir döngü ve bu döngünün içinde ben ve benim içimde büyük bir aşk vardı . Aşkın kendisini güneşe benzetiyordum içinde ışık olan içinde yağmur olan ruhumu derinden kuşatıp sonsuzluğu hissetmemi sağlayan kuvvetli duygu .
Okul tatil olmuştu , garip bir hüzün çökmüştü içime . Kendi evimde büyük bir gurbetlik yaşıyordum . Yaşadığım bu köy , yıllardır çalıştığım bu tarla , bu dağlar ve bu ovalar hepsini garip bir yabancılık duygusu ile izliyordum . Köyde her an onu düşünüyordum : Yüzünde sanki her an şaşıracak bir ifade vardı . Dudağının üstünde onu daha da güzelleştirdiğine inandığım bir ben . Ruhunda güçlü bir asalet olduğuna inanıyordum , her şeye anlam katıyordu sanki . Okuduğum okula , yaşadığım şehre ve benim hayatıma .Ondan ayrı kalmak tuhaf bir acı veriyordu bana . Birbirinin aynısı günler , birbirinin aynısı konuşmalar ve ömrümden birkaç ay daha eksilmişti .
Yaz tatili hiç bana bu kadar uzun gelmemişti . Sonunda gidecektim Ankara’ya .
ŞİİRİN HÜZNE DOKUNUŞU
Bana öteden beri kasvet veren bu otogar hayatımda ilk kez bu kadar renkli ve hayat doluydu . İnsanlar geliyor , insanlar gidiyordu . İnsanların yüzlerinde de değişmeyen bir donukluk bazen hissizliğe tanık olurdum otogarlarda .Bu kez ona kavuşmanın verdiği coşku bu karamsar gözlemlerimin hiçbirine izin vermiyordu . Akdeniz’in bu sıcak akşamı , gözümü kapatıp binlerce kez yaptığım gibi onu düşünüyordum . Ona yakın olmanın coşkusu ile her şey bu kadar canlı ve renkli idi .
Otobüste zaman durmuş , zamanın gizemli koridorunda her şeyin durağan olduğu tatsız bir evrenin tam içindeydim sanki . Sabaha karşı ağaçların tek tük yapraklarını dökmeye başladığı bir mevsimde otogardan elimde ağır valizlerle evin yolunu tutmuştum. Attığım her adımda kalbimde taşıdığım sevginiz izleri vardı ya da bana öyle geliyordu .
AŞK KAVUŞAMAMAKTI
Sabah erkenden okula gittim . Güneşli bir sonbahar günü geliyordu işte ! Benim de farkıma varmıştı artık biliyorum. Zararsız herhangi birisi gibiydim belki de cümlelere bile dökmediği herhangi birisi .
O gün o kadar çok kar yağmıştı ki şehre , her yer dondurucu bir beyazlıkla kaplıydı . İşte o sabah bembeyaz bir kağıda şu dizeleri yazdım :
“Yoluna cânum revân itsem gere cânâ didüm
Yüzüme bin hışm ile bakdı did cânun mı var.” (Zâtî)
Okul koridorunun diğer köşesinde bir arkadaşını bekliyordu . Yanına gittim aceleci adımlarla , zorlama bir gülümsemeyle merhaba dedim . Hiç şaşırmadı , candan bir gülümsemeyle merhaba dedi . Elimdeki kitabın arasından yazmış olduğum notu verdim . Gülümseyerek : Bu bir mektup mu yoksa , dedi. Ben şaşkın bir ifadeyle hayır hayır tabiki dedim . Yine gülümsedi . Sadece şaka yaptım dedi . Sonra mektubun içindeki beyiti okudu . Çok ilginç dedi , elinde Herman Hesse ‘in kitabı içindeki şiir ise divan şiiri . Cevap veremedim öylece bakakaldım . Arkadaşı gelmişti , giderken adım Gülce diye seslendi bana. Hiçbir şey diyemedim zaman durmuş , büyülü bir atmosferin tam ortasında onun ruhunun güzellikleri ile başbaşaydım .
Demek adı Gülce idi . Ne güzel bir ismi vardı ; küçük gül tanesi . İnsanların isimleri ruhlarını da etkilermiş . Dakikalarca onun ismini ruhumdaki etkisini düşünerek tebessüm ettim . Bir tür Mecnunluk hali ile .
Ârızun yâdıyla nemnâk olsa müjgânumn’ola
Zâyi olmaz gül temennâsıylavirmek hâre su
FUZULİ
O günden sonra onunla bu kadar uzun konuşamadım . Beni gördüğünde gülümseyerek başı ile merhaba diyordu . Alay ettiğini hiç sanmıyordum . Öyle biri değildi biliyorum .Arkadaşlarına benden bahsetmiş miydi bilmiyorum . Hiçbir garip hal sezmiyordum ya da farkında değildim .Ne de olsa bende Mecnunluk istidatı vardı .
Sonraki zamanlarda yanında sürekli bir çocuk olur oldu . Kalbimi acıtan kıskançlık hali kalbime acı vermedi değil ;evet çok üzüldüm ama sonunu bildiğim bir hikaye değil miydi . . Onunla beraberken mutlu muydu ? Onu gerçekten seviyor muydu ? Daha çok gülümsüyordu sanki , daha çok mutlu olduğu için olabilirdi . Ben kendi iç dünyamda her gün konuşuyordum onunla . Rüyalarım artık hep aynı istikametteydi . Rüyaların bu kadar lezzetli olduğunu ilk o zaman anladım . Bilinmeyen bir dünyada aslından ona benzeyen ama ondan daha güzel bir insanla sohbetler ediyordum . Gülümsemesini yanı başında görüyordum , varlığı ile ruhumun yeni baştan bir can olduğunu anlıyordum .
Gerçek dünyada ise aynı sokakları adımlıyor , aynı otobüse biniyor , aynı arkadaşlarla konuşup aynı yerlerde onu görüyordum . Hayat dümdüz bir çizgide devam ediyor zaman geçiyor , günler bitiyor birbirine benzer gecelerde uyuyor birbirine benzer gecelerde uyanıyordum .
AŞK NEFES ALMAKTIR
Okulun bitip mezun olmamıza günler vardı . Beyaz bir kağıda yine bir dize yazdım yalnız olduğu bir an elimdeki kağıdı hiçbir şey demeden ona verdim :
“Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim.” (Ahmed Paşa)
Dışarıda yağmur yağıyor , damağımda şarabın kekremsi tadı ruhumda Nedim ‘in dizeleri :
“Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhgâr-ı âl olmuş sana.” (Nedim)
Aşk eskimez bilirim , gerçek aşk eskitilmez de sonsuzluğa bir çentik atarız . Ne zaman hayatın içinde dizlerim kanarsa dizelerde can bulan aşkım gelir aklıma ….
Görsel: Kırmızı Üzüm Bağı Hollandalı ressam Vincent Van Gogh tarafından Kasım 1888’in başlarında yapılmış bir yağlı boya tablosudur. Bu eserin, sanatçının hayattayken satabildiği tek resim olduğu düşünülmektedir.
DENİZ AYHAN
Konuk Yazar Deniz Ayhan Kimdir?: Küçük yaşlarından beri dünyayı anlamaya çalışan bir yolcu . Şimdilerde zamana ve insanlara tanıklık ediyor. Yüreğinden gelenleri, edebiyat estetiği içinde anlatmaya çalışan bir garip yolcu. On dokuz yıldır en sevdiği işi yapıyor : Gençlere edebiyatı ve edebiyata dair güzellikleri anlatıyor….
Müge Kocaçınar
Tarih : 17:26h, 26 EkimDeniz Ayhan’ın öğrencisi olma şansına layık olmuştum seneler evvel ve şimdilerde de benimle dostluğunu paylaşıyor olması çok kıymetli… yazınım sonundaki ismi görünce yüzümdeki gülümseme daha da genişledi… devamını görmek umuduyla… kaleminize, yüreğinize sağlık.
Adem PARLAR
Tarih : 17:43h, 27 EkimHocam ile bir kahvehanede tanışmıştık. İlk intibada edebiyat sevdalısı bu insan, bilime olan merakından olsa gerek hayli zorlayıcı sorularla gelmişti. Kendisi çok okur, az ama öz eleştirirdi. Eserlerime yaptığı ince dokunuşları her zaman kulağıma küpe olmuştur.
Özlem GüL
Tarih : 09:06h, 28 EkimOkuyucuyu hikayenin içine başarıyla çekiyor ve o anlara götürüyor. Devamını dilerim..
Sultan kılınç
Tarih : 00:30h, 04 KasımKeşfedilmeyi hakeden bir yetenek. Ne güzel yazmışsın.hem kurmuş, hem yaşamışsın.kendinden karelerle anlatmışsın kalbinden geçenleri.Deniz , benim çocukluk arkadaşım.Eline , kalemine sağlık.